“Yunus Emre gizemli bir nehir değil, duru bir sudur”

506

Vali Ali Çelik, “Yunus Emre, ‘Sen ne söylersen söyle, söylediğin, karşındakinin anladığı kadardır.’ diyor. Ne bildiğinizin çok bir ehemmiyeti yok; karşınızdaki sizden ne anlıyorsa esas olandır. Belki de bu nedenle, bütün sözlerini gizemli bir nehir gibi değil, herkesin anlayabileceği şekilde, duru bir su gibi ifade etmiştir. Onu bu anlamda farklı kılan da arı ve duru Türkçesidir” dedi.
Doğruluk, hoşgörü, sevgi, saygı gibi değerleri ve duru Türkçesiyle yüzyıllardır insanlığa yol gösteren Türk düşünürü ve şair Yunus Emre vefatının 700. yılında Dumlupınar Üniversitesi tarafından düzenlenen sempozyumda anıldı. 14-15 Ekim tarihleri arasında çevrim içi düzenlenecek Yunus Emre ve Türkçe Yılı Sempozyumu’nun açılış töreni DPÜ İslami İlimler Fakültesinde yapıldı.

PROF. DR. BATUR: YUNUS’UN DÜŞÜNCELERİNE BÜTÜN DÜNYANIN İHTİYACI VARDIR
Etkinlikte ilk konuşmayı yapan Rektör Yardımcısı Prof. Dr. Atilla Batur, “Birleşmiş Milletler’in kültür kuruluşu olan UNESCO, ‘Cümle âlem birdir bize, düşmanımız kindir bizim’ ifadesini esas alarak 1991’i ‘Yunus Emre Sevgi Yılı’ ilan etmiştir. ‘Yetmiş iki millete bir göz ile bakmayan, Şartın evliyası ise hakikatte asidir’ cümlesiyle Yunus Emre’yi bütün dünya benimsemiştir. UNESCO, 2021 yılında ise üç değerli büyüğümüzün anılmasına karar verdi. Ahi Evran, Yunus Emre ve Hacı Bektaş Veli tüm dünyada törenlerle anılmaktadır. Ayrıca Cumhurbaşkanımızın kararıyla 2021 yılı Yunus Emre ve Türkçe Yılı ilan edildi.
UNESCO’nun, Yunus Emre’yi iki defa anması tesadüfi değildir. Çünkü Bizim Yunus’un düşüncelerine, fikirlerine, dünya görüşüne bütün insanlığın ihtiyacı vardır. Aslında kadim kültürümüzün hemen bütün mütefekkirlerine birer anma yılı tahsis edilse yeridir diye düşünmekteyim. Bu düşüncemi kuvvetlendiren husus UNESCO’nun Yunus Emre’nin yanında diğer iki mütefekkirimizi Ahi Evran ile Hacı Bektaş Veli’yi de anma yılına dâhil etmiş olmasıdır. İlhamını İslam’dan ve Kur’an’dan alan bu mütefekkirlerimiz merkeze insanı koymuşlardır.
Yunus, ‘Bir kez gönül yıktınsa bu kıldığın namaz değil’ demektedir. Gönül yıkmanın namazın kabulüne engel olacağını anlatmaktadır. Çünkü Kâbe’ye yönelerek namaz kılan kişi, o müminin kalbini, Allah’ın evini yıkmıştır. Hakk’a gerçekten âşık olan kişi miskin olur, teslim olur. Kim ne derse kabul eder, boyun büker çaresi yoktur. Gönül yıkmaz. Çünkü Hakk’ın evini yıkmak istemez. Kimsenin kalbini kırmaz. Söylediklerini yerine getirir.
Ahmet Hamdi Tanpınar, Osmanlı Devleti’nin kuruluşu ile Yunus’un şiiri ve düşüncesi arasında bir münasebet kurar. Orhan Gazi’yi ve onunla beraber ikinci imparatorluğu kurmaya çalışanların hiç birini Yunus’tan ayıramadığını belirten Tanpınar, ‘Ne zaman Orhan Gazinin çehresine biraz eğilsem orada Yunus Divanından aksetmiş çizgiler görürüm’ der. Yani Osmanlı Devleti’nin kuruluş mayasında Yunus’un düşünce dünyası da vardır. Hâlâ o maya şükürler olsun ki, devam etmektedir. Bugün dünyanın her neresinde bir mazlum varsa ülkemizin eli onların üstündedir.”

REKTÖR UYSAL: İNSANOĞLU KENDİNİ TANIYABİLSE, HAKK’I BULACAK VE MUTLU OLACAKTIR
DPÜ Rektörü Prof. Dr. Kâzım Uysal, “Yunus Emre’nin hayatında ve şiirlerinde benim çok önemli bulduğum iki husus vardır. Bunlardan birisi ‘sevgi’ diğeri ‘hikmet’tir” diyerek başladığı konuşmasında şu ifadeleri kullandı:
“Bu kısa zaman zarfında Yunus’un bana göre öne çıkan ve günümüz dünyasının çok ihtiyacı olan bu iki vasfı üzerinde durmak istiyorum. Yunus’un bu iki vasfı şiirlerini inceleyince anlaşılmaktadır. O’nun şiirlerinden bu vasıfları en güzel anlatan iki şiirinden iki satırı ele almak ve değerlendirmek istiyorum. Sevgi bağlamında;
‘Gelin tanış olalım,
İşi kolay kılalım..
Sevelim, sevilelim,
Dünya kimseye kalmaz..’ beytindeki ‘Sevelim, sevilelim’ ifadesidir.
Günümüz insanı kendini tanımıyor. Ne verilen makamın ne de sevildiğinin farkındadır. Zaten insanoğlu kendini tanıyabilse, Hakk’ı bulacak ve mutlu olacaktır. İşte Yunus Emre, insaniyet makamında olduğunu anlamış ve bu makamın zevkini yaşamış bir insandır. Sevildiğini, seçildiğini anladığından dolayı kalbi ve gönlü sevgi ile dolmuştur. Sevgi ile dolu bir kalbi taşıyan bir lisan da ‘Sevelim, sevilelim’ söyler. Kalbi sevgi ile dolan ve lisanından sevgi sözleri dökülen bir insan da mutlu yaşar ve etrafına mutluluk saçar. Materyalist ve ateist felsefenin hâkim olduğu, mutsuz ve stresli insanların çoğaldığı, kan ve gözyaşının arttığı günümüz dünyasında Yunus’un hayata bakışını anlamaya, Yunus’un gözü ile hayata bakmaya çok ihtiyacımız vardır.
Sevgi ortamında yaşayan ve sevilen insanlar ancak sevebilir. İnsan, seveni sever. İnsan, ektiğini biçer. Sevmeyen ise sevilmez. Bundan dolayı sevilmek istiyorsanız seveceksiniz. Mesela eşinizin, çocuğunuzun, arkadaşınızın, yaratıcının vs. sizi sevmesini istiyorsanız önce siz seveceksiniz. Dost bağına sevgi tohumu atmadan sevgi çiçeği deremezsiniz. İşte Yunus, kalbini sevgi ile doldurmuş, lisanından sevgi akıtmış bir insandır. Bundan dolayı biz ve kalbi tefessüh etmemiş tüm insanlar Yunus’u seviyor. Yunus’un kalbini nasıl sevgi ile doldurduğuna ve hayata nasıl olumlu baktığına ve hayatla nasıl barışık olduğuna gelince; bu husus işte Yunus’un hayata tevhit nazarı ile bakması ve tasavvuf geleneği üzere yaşamasının neticesidir. İçinde yaşadığı sistemin ilahi bir irade tarafından özel tasarlandığına inanmış. Dünyanın hayat için döndürüldüğüne güneşin hayat için doğdurulup batırıldığına inanmış. Çiçeği manalı bir mektup, hayvanı musahhar bir hizmetkar olarak görmüş. Akılsız ve şuursuz mahlukatın, canlı ve cansız varlıkların hayata bilhassa insan hayatına hizmet ettiğine inanmış. İkram edilen nimetlere, şerefine serilen sofralara bakmış kendine pozitif ayrımcılık yapıldığını ve büyük bir makam verildiğini görmüş. Sevildiğini anlamış. Sevilmemiş olsaydı içinde yaşadığı bu muhteşem sarayın böylesine ince ölçülerle inşa edilmeyeceğini, yıldız lambaları ile böylesine süslenmeyeceğini, feza denizinde seyahat ettiği dünyanın böylesine hikmetli döndürülmeyeceğini, hayata lazım olan her şeyin böylesine hikmetle ikram edilmeyeceğini, ikram edilen meyvelerin böylesine süslenmeyeceğini, serilen sofraların böylesine çeşitlenmeyeceğini anlamış. Hülasa sevildiğini görmüş ve sevilmenin tadını almış… Bu sevgi ortamında kalbi sevgi ile dolmuş ve lisanından sevgi sözleri dökülmüş. ‘sevelim, sevilelim’ demiştir. Sevebilen, kalbi sevgi dolu insan Allah’ın Rahim ismine mazhardır. Kalbinde sevgi olmayan birisinden aslında Allah’ın rahmeti ve merhameti kalkmıştır. İşte Yunus, Allah’ın Rahim ismine ziyadesi ile mazhar olmuş sevgi dolu büyük bir şahsiyettir.
Allah gerçekten bizi seviyor, değil mi? Sevdiğini fiilen gösterdiği gibi Kur’anında da açıkça söylüyor. Maide suresinin 54. Ayetinde “Allah onları sever, onlar da Allah’ı sever.’ Buyuruluyor. Açıkça anlaşılıyor ki âlemin yaratılma sebebi sevgidir.
Şimdi materyalist felsefenin öğretilerine bakalım ve karşılaştıralım;
Materyalist felsefe Sistemin garip tesadüflerle meydana geldiğine, deist felsefe ise İlahın işlere karışmadığına inanır. İnsanı hayvanlar içinde değerlendirir ve hayata dair tüm prensipleri hayvanlar âlemine bakarak çıkarır. Hayatın mücadele ile kaim olduğuna ve güçlü olanın hayatta kalacağına inanır. Ölümden sonrasına inanmaz. Hayatın sadece bu dünyadan ibaret olduğuna inanır ve ölümün hayatın sonu olduğunu düşünür.
Hangi felsefi bakış insanı mutlu eder ve insan kalbini sevgi ile doldurur? İşte günümüz insanının mutsuzluğunda, hayata küskünlüğünde ve isyanında materyalist felsefenin etkisi büyüktür. Sevgi dolu insan, aile ve toplum inşa etmenin yolu Yunus’un bakışındadır ve tarafındadır. Yani İslami öğretidedir ve Kur’anın rehberliğindedir.
Ölümü yokluk ve ebedi ayrılık olarak gören insan hayatı nasıl sevsin ve nasıl hayatla barışık olsun? Kendini tanımayan, hayatın en değişmez gerçekleri ile yüzleşmeyen insan nasıl mutlu olsun, kalbi nasıl sevgi ile dolsun? Hayatın en değişmez gerçeklerini çözememiş, hayatla barışamamış insanın kalbinde fırtınalar eser ve ruhu ateşler içinde yanar. Böyle insanlar içindeki kötülükleri dışa yansıtır ve anarşiyi yeşertir. Nefretin ve zulmün egemen olduğu günümüz dünyasında insanoğlu Yunus’un ‘düşmanımız kindir bizim’ diyen sesine ve gönlüne hasrettir. İşte yunus sadece güzelliklerde değil, şer ve musibetlerdeki hikmetleri ve güzellikleri görebilmiş bir insandır. Ölümü öldürmüş bir insandır. Ölüme götüren vasıtaları sevebilmiş bir insandır. Bundan dolayı da
Gerek ağlat, gerek güldür,
Gerek yaşat gerek öldür,
Aşık Yunus sana kuldur,
Kahrında hoş, lutfun da hoş diyebilmiştir. Ötesi var mı? …
Yunus’un diğer önemli bir vasfı da her varlığa hikmet nazarı ile bakabilmesidir. Sineğin kanadındaki hikmeti görüp tefekkür edebilmesidir.
‘Bir sineğin kanadını kırk kağnıya yüklettim,
Kırkı da çekemedi, kaldı şöyle yazılı.
Bir sinek bir kartalı kaldırdı, vurdu yere,
Yalan değil, gerçektir; ben de gördüm tozunu.’
Keşke bu gün İslam Âlemi sineğin kanadındaki hikmeti, ilmi, sanatı, teknolojiyi ve tasarımı görebilse ve buna önem verebilse… Böyle olsaydı geri kalır mıydık? Hâlbuki Kur’an sineği nazara veriyor. Varlık âlemini okumamızı istiyor. Varlık âleminin İlahi kudretin eseri olduğunu söylüyor. O halde geri kalmışlığımızın sebebi de Yunus’un anlayışından ve bakışından uzaklaşmamız sebebiyledir. Hülasa, Bugün Yunus’a çok ihtiyacımız vardır. Bu kongrenin Yunus’u tanımaya ve anlamaya vesile olmasını niyaz ediyorum.”

BAŞKAN IŞIK: İNSANI SEVMENİN YOLU YARATANI TANIMAKTAN GEÇİYOR
Kütahya Belediye Başkanı Prof. Dr. Âlim Işık, Yunus Emre’nin hayatından ve düşünce yapısında söz ettiği konuşmasında şunları söyledi:
“Yunus Emre’nin değeri ve onun felsefesinin derinliği, içindeki sevgi odaklı insanlık düşünceleri günümüzde dâhi güncelliğini korumaktadır. İnanıyorum ki, dünya var oldukça bu miras da bizimle birlikte var olacaktır. Onun düşüncelerinin bir örneği olan ‘Elif okuduk ötürü, pazar eyledik götürü, Yaratılmışı hoş gördük, Yaratandan ötürü’ dizeleri, bizler gibi millete hizmet etme görevindeki kişiler için bir düstur, bir referans ve yolumuza ışık tutan önemli sözlerdir. Çünkü insanlık hizmetindeki kişiler o sevgi ve inancı olmadan karşılaştığı olayları göğüslemesi ve uygun çözümler bulması mümkün görünmüyor. Onun için önce insanı sevmek gerekiyor. Bunun yolu da yaratanı tanımaktan geçiyor.

“YUNUS EMRE GİZEMLİ BİR NEHİR DEĞİL, DURU BİR SUDUR”
Yunus Emre’nin, yüzyıllardır insanlığa yol gösteren değerlerinin bütün insanlık tarafından anlaşılması için evrensel bir dil kullandığının altını çizen Vali Ali Çelik, “Yunus Emre, ‘Sen ne söylersen söyle, söylediğin, karşındakinin anladığı kadardır.’ diyor. Ne bildiğinizin çok bir ehemmiyeti yok; karşınızdaki sizden ne anlıyorsa esas olandır. Belki de bu nedenle, bütün sözlerini gizemli bir nehir gibi değil, herkesin anlayabileceği şekilde, duru bir su gibi ifade etmiştir. Onu bu anlamda farklı kılan da arı ve duru Türkçesidir” dedi.

“SADE DİLİ ONUN GÜÇSÜZLÜĞÜ DEĞİL”
Yunus Emre’nin sade bir dille ifade ettiği şiirlerindeki derin manaya dikkat çeken Vali Çelik, “Şiirlerindeki sadelik onun güçsüzlüğünü ifade etmiyor. Asıl güç mana derinliğine sayfalarca yazı yazılacak şekildeki bir bilgiyi iki kelimeyle ifade etmektir. Kendime olan en büyük tembihatım da budur: Sadeliği; sevgi, merhamet ve insanı esas alacak şekilde öne çıkarmak” dedi.

“DİL, MİLLETİ MİLLET YAPAN ANA UNSURDUR”
Türkçenin bilinçli ve doğru kullanımının önemine de vurgu yapan Vali Çelik, “Dil; milletin temel dinamiği, milleti millet yapan ana unsurdur. Bugün Yunus Emre’nin mana iklimindeki derinliği ve anlam arayışının yanında onun kullanmış olduğu Türkçeyi de düşünmemiz gerekiyor. Bugün maalesef evrensel ve küresel dünyanın ortaya çıkardığı en büyük zorluk çok fazla yabancı kelimenin bizi uyaran ve etkileyen alanlarda hızlı bir şekilde yer etmesi. Bizi bir arada tutan ana unsur olan dilimizi, dilimizin gücünü, Türkçeyi doğru kullanma alışkanlığı ve bunun yaygınlaştırılması noktasındaki tavrımızı ortaya koymalıyız” diye konuştu.
ŞENAY AYDEMİR




Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir